“Sabahları uyanınca buzdolabından kaşar-salamı, fırından da taze ekmeği kapıp, kimseler ortalıkta yokken gelirim. Kapıyı açtığımda 100 yıllık anason kokusu karşılar beni. Hayatıma sinmiş olan o koku.” Böyle diyor, tarihi semtin güzide meyhanesini babasından devralan Arif Kızıltay. 10 yaşında okul çıkışlarında bardak kurulamak için girdiği bu mekândan 60 küsur yıl boyunca hiç ayrılmamış. 1895’te Fransız demiryolu işçilerine lokal olarak hizmet veren bina, 1948’den bu yana Safa olarak varlığını sürdürüyor. Neredeyse dört insan boyu yüksekliğindeki ahşap tavanı, duvarlardaki büyük gömme vitrinleri, ilk yapıldığından beri kullanılan havalandırma sistemi ve yağlı boya tablolarıyla zamanda bir yolculuk gibi Safa’da sofra kurmak. Hele o sofrada birbirinden güzel mezeler mevcutsa! Hemen her meze kendi mutfaklarında hazırlanıyor, lakerda dâhil. Lakin buraya gelip de arnavut ciğeri yemezseniz ziyaretiniz kabul olmaz. Her mezesinin kendine has bir tadı var Safa’nın. Zeytinyağı da, peynir de yarım asırdır aynı yerden geliyor. Yazları arka bahçesi de açık olan bu meyhane klasiği Aydın Boysan, Selim İleri ve Vefa Zat’ın da uğrak yerlerinden olmuş. Pazar günleri, kandillerde ve Ramazan ayında kapalı olan meyhaneye rezervasyonla gidilmesi tavsiye olunur.
Privacy Overview
This website uses cookies so that we can provide you with the best user experience possible. Cookie information is stored in your browser and performs functions such as recognising you when you return to our website and helping our team to understand which sections of the website you find most interesting and useful.