Adıyla, sanıyla, tarihi, hikâyesi ve lezzet işçiliğiyle İstanbul meyhaneleri arasında demirbaştır Yakup 2. Adına aldanıp “bunun 1’i neresi” diye aramayın, bulamazsınız. Sofyalı Sokak’ta meyhaneciliğe adım atan Yakup Arslan’ın ikinci mekânı olduğu için bu adı almış… Asmalımescit’e İstiklal Caddesi tarafından girince, biraz aşağıda soldadır. Hemen kapısının önünde asmalı bir girişi vardır, altında da masalar… Arka tarafında bir de bahçesi. Ancak meyhanenin asıl karakteri, 200 kişinin ağırlandığı büyük salonu. Bu salonun masa, sandalyeleri, barı, duvarları, duvarlarındaki müdavim izleri, zemin taşları Yakup’un kaşı gözü gibi, tanıdık artık. Nice gazeteciler, yazarlar, sinemacılar, tiyatrocular, müzisyenler bu salonda demlenmiş ve demlenirken üretmiş. 1977’den beri romanların, filmlerin öznesi olmuş. Mutfağın başında otuz yıllık usta Cemal Bey var. Cemal Usta, her gün kırk çeşit mezeyi tadını bozmadan bugüne taşımış bir emektar. Arnavut ciğeri, tereyağlı mantar ve kağıtta pastırma en iddialı mezeleri. Meyhaneciler arasında, mesleğin konturlarını çizmiş en ünlü simalardan biriydi Yakup Arslan. Onu da amcası Refik Arslan’dan iki yıl sonra, 2013’te kaybettik. Vakitler gece yarısını gösterdiğinde Yakup Bey, mekânı yavaştan boşaltmak için o geniş salona seslenirdi: “Haydi beyler, yay vaziyeti!”, yani “toparlanın artık!”
Meyhane Muhabiri diyor ki: Hâlâ hayatta iken böyle mekanları mutlaka görün derim. Her şeyden önce bir müze niteliğindeler. Kimler gelmiş, kimler geçmiş. Hepsi de bakmasını bilene ufak izler bırakmış. Hem burası dünyanın en keyifli müzelerinden. 30 yıldır aşçısı aynı, menüsü aynı. Ne seviyorsanız onu söyleyin. Eskiyi bilenleri de fazla dinlemeyin. Zamanı geri çevirmek olanaksız, bari şimdiyi kaçırmayın! Bu arada, garsonlardan Aytaç’tan maç tüyoları alabilir, Ömer’le de fotoğraf çektirebilirsiniz. Her daim güler yüzlü barmen Celal’e ise benden selam söylerseniz sevinirim!